DiL PROFESÖRÜ TUNCER GÜLENSOY AÇIKLIYOR: 

'Kurmançi ve Zaza'ca Türkçe'nin parçasıdır'

 Gülensoy, "Kurmançi ve Zaza Türkçeleri Üzerine Bir Araştırma" adlı eserinde, "Divan-ı Lugat-it Türk'te yer alan ancak Anadolu ağızlarında unutulmuş Türkçe kelimelerin Kurmançi dilinde yaşadığını bildiriyor.

 Dil Profesörü Tuncer Gülensoy, "Kurmançi ve Zaza'ca Türkçe'nin parçasıdır" dedi. Gülensoy, Kamu Çalışanları Dergisi'ne yaptığı açıklamada Kurmançi dilindeki kelimelerin, Divan-ı Lugat-it Türk'te mevcut olduğunu, Zazaca'daki kelimelerle, Çuvaş Türkçesi'ndeki kelimelerin hemen hemen aynı olduğunu örneklerle açıkladı.

Gülensoy'a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle: Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını ilân eden Türk Cumhuriyetleri'nin ortaya çıkması ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bölücü faaliyetlerin yoğunlaşması bir tesadüf olabilir miş

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, Türkler'in tek hür vatanı olan; bu özelliğinden dolayı da bütün Türkler'in gözlerinin üzerinde olduğu Anadolu'nun ayrılmaz bir parçasıdır. Anadolu'nun bütünü, bu iki kutsal parçaya sıkı sıkıya bağlıdır. Öyle ki, bu yörelerden verilecek veya koparılacak bir karış vatan toprağı bütün Anadolu'nun zeminini temelinden sarsar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Türk vatanının temel direkleridir. Bu direklerden biri yıkılacak olursa, bütün Anadolu sallanır, sarsılır; bu sarsıntının yıkıntıları altında bütün millet kalır. işte bunun içindir ki, Misak-ı Millî ile çizilmiş Anadolu sınırlarının her karış Türk Milleti için kutsaldır; bu sınırların çizilmesinde her aileden en az bir kişinin kanı akmıştır. Bu topraklar bin yıldır Türk'ündür ve Türk şehitlerinin kanları pahasına vatan topraklarına katılmıştır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu jeopolitik bakımdan bütün Türkiye için çok önemlidir. Onun için önce dış, sonra da iç düşmanlarımız bu kapıyı zorlamaktadırlar. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, Anadolu'nun bu bölümü Misak-ı Millî sınırlarından koparıldığı an bütün Anadolu kaybedilmiş demektir. Anadolu'nun bu bölümü askeri bakımdan fevkalade mühimdir. Çünkü, doğudan gelecek büyük bir tehlikenin durdurulabileceği engebeli arazi yapısı bu yörededir. Burayı geçecek zırhlı süvarilerin karşısında pek engebeli arazi kalmamaktadır. Türkiye'nin enerjisinin kalbi; Keban, Karakaya ve Atatürk Barajları'nda atmaktadır. Buraların elden çıkması demek, Anadolu'nun ebedi karanlığa gömülmesi demektir. Ve daha pek çok önemli konu yöreyi jeopolitik bakımdan Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olarak vurgulamaktadır. işte, Türkiye'nin düşmanları da bunu çok iyi bildiği için, bu defa Türk Milleti'nin başına Kürt diye bir bela sarmak istemektedirler. (Aslında, Kürt diye bir millet yoktur. Olmadığını konuşmamızın sonunda sizler de anlayacaksınız. Bizden, benliğimizden koparılmak istenen insanlarımızın en az bizler kadar Türk kökenlerinin "Türkmen Alperenleri" olduğunu göreceksiniz.)
SAKALAR VE PARTLAR 

Türkler, Alpaslan'ın 1071 Malazgirt Zaferi'nden binlerce yıl önce Anadolu'da yaşamış, bu cennet vatanda yurt tutmuşlardır. 1071 öncesi bütün medeniyet kalıntıları. Anadolu'nun eski sahiplerinindir diyebilmektedir. Anadolu'nun en eski sahiplerinin Türk kökenli olduklarını, bu soruyu bize soranlar gayet iyi bilmektedir ki, Bizans'ı dış tehlikelerden koruyan, hudutlarında bekçilik yapan pek çok Türk boyu vardı. Onlardan da önce, Karadeniz'in kuzeyinde yaşarken, Kafkasları kullanarak Doğu Anadolu'nun pek çok yöresine inen Sakalar ile onların büyük bir kolu olan partlar, Türk ırkındandırlar ve Türkçe konuşurlardı.
YIVALAR 

Bilindiği üzere, Anadolu'nun fethi 1071 tarihinde olup, kapıyı bize açan yüce kumandan Alparslan'dır. Fakat, Alparslan'ın Anadolu'ya girmesinden çok daha önce, Selçuklu hanedanını kuran Yıvalar'ın Anadolu'nun güneyinden Akdeniz'e ulaştıkları 1041 tarihi bilinmektedir. Bugün Suriye'nin Bayır-Bucak-Lazkiye yörelerinde yaşayan ve Yayladağı Türkmenleri ağzını konuşan Türkler, işte bu devlet kuran Oğuz Boyu'nun torunlarıdır. Fakat, ne yazık ki, bu boy mensuplarından büyük bir kısmı Türkçeyi unutmuşlar ve Kurmançi ağzı ile konuşmaktadırlar. Bunan rağmen kelime hazinelerinin büyük bir kısmı Eski Türkçe ve Divan-ı Lügat-it Türk'te geçen binlerce yıllık Türkçe kelimelerdir. Bu gün Fırat Üniversitesi'nde Tarih Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapan Ydr.Doç. Dr.Mustafa Öztürk'ün Kilis ve islahiye yöresinde yurt tutmuş çok geniş akraba topluluğu (buna aşiret de diyebiliriz.) Oğuzların Yıva boyuna mensupturlar. Her şeyleri Türk olan bu topluluğun bazı yaşlıları, ne yazık ki, Türkçe konuşmamaktadırlar. Fakat "AZ MIN TÜRK!" diyerek Türk olduklarını her zaman şerefle belirtmektedirler. Bu cümledeki "AZ" kelimesi Türkçe "ÖZ"ün, "MIN" kelimesi de Azeri Türkçesi ve Doğu Anadolu ağızlarında görülen "MEN" yani "BEN" sözünün bozulmuş şeklidir. 

Tuncer Gülensoy kimdir? 

1939 yılında doğan Dr. Gülensoy, 1963 yılında Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. 1967 yılında Prof. Dr. Ahmet Temir ile "Mogolların Gizli Tarihi'nde Hal Ekleri ve Cümlede Kullanılış şekilleri" adlı teziyle doktora çalışmasını tamamladı. 1974'te Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'ndeki Türk Dili Kürsüsü'ne Dr. Araştırma Görevlisi (Asistan) olarak atandı. 1976-1977 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri'nde Texas Tech Universtiy'de Prof. Dr. Warren S. Walker ile çalıştı. 1980 yılında "Kütahya ve Yöresi Agızları" ile Doçent oldu, 1989 yılında profesör olan Tuncer Gülensoy, Ankara, Fırat ve Erciyes üniversitelerinde çalıştı. Sahasında başarılı bir ilim adamı olan Dr. Gülensoy, Türkolog ve Mongoloist'tir. Dr. Gülensoy, Moğolca, ingilizce ve Türk lehçelerini bilmektedir.

 Zaza ağzı ile Çuvaş Türkçesi arasında büyük benzerlikler 

Çuvaşça; meşn (koyun), Kurmanç; meşin (koyun), Zaza; mıyaşna (koyun); Çuvaşça; xuzak, xozak (karışık), Zaza; koçik vb. gibi kelimelerin benzerliği Türkologları bu konuda hususi bir çalışmaya yöneltecek kadar açıktır. 

Yörede konuşulan dille ilgili geniş malzemenin dışında size çok orjinal ve ilgi çekici bazı örnekler vermek istiyorum:

lYosyon kelimesi, yöre ağızlarında, özellikle Baskil ve köylerinde "yatsılayın" mânâsındadır. Bu kelime, Türkçe YATSI kelimesine -layın eki getirilerek yapılmıştır. Ancak, yöre halkı, kelimenin bütününü o kadar değiştirmiştir ki, Türkçe'nin yapısını ve bölge ağızlarının çok iyi bilen bir Türkolog tarafından tahlili yapılabilir. Bakın, bu kelimenin gelişimi şöyle olmuştur:

Yatsı sözü, yöre ağızlarının A'yı O'ya değiştirmesi ve hece içindeki -TS-'yi benzeterek -SS-'ye dönüştürmesi sonucunda YOSSi şeklini almıştır. Mânâsı aynıdır, yani "yatsı" demektir. Kelime önce YOSSiYON, sonra da aradaki -i- sesinin düşmesiyle YOSSON şeklini almıştır. Kendisine BOSKiL'liyim diyen Türkmen halkı, bu kelimeyi cümle içerisinde şöyle kullanır: "VATHE YOSYON VARA!" Bunun mânâsı "Yatsılayın gel!" demektir. Cümleyi tek tek incelersek, VAK(i)T Arapça, -E- Farsça terkip i'si, YOSYON" Türkçe; yatsılayın. VARA da  "Türkçe; varmak fiil- Türkçe -a zarf fiil eki"dir. şimdi bu cümleyi kullanan kişiye nasıl Kürt, bu cümleye de Kürtçe diyebilirsinizş

Wittik kelimesi, özellikle Tunceli ve yöresinde "Askerlik şubesinden gönderilen sevk evrakına verilen isimdir. "Kelime başındaki (W) çift dudak V'sidir. Kelime, en eski Türkçe metinlerinde ve Türkçe'nin ilk büyük sözlüğü olan ve XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınmış Divan-ı Lügat'it Türk'te de BiTiK (mektup name; kitap) mânâlarında geçmektedir. Yani, Tuncelili Horasan erenlerinin torunu, bu eski Türkçe kelimeyi kullanmaktadır. Bu yörenin insanını, Türk millî bütünlüğünün içerisinden nasıl koparıp atabilirsinizş Bu örnekten başka, yörede bu şekilde, ön sesi W'ye dönüşmüş veya ön sesine W eklenmiş pek çok kelime bulunmaktadır:

 WIRA <bu -ara WERDEK<w-ördek (Bu kelimede Ö sesi E'ye dönüşmüştür.) WARIK <ferik "genç horoz" (Bu kelimede F sesi W'ye dönüşmüştür) gibi kelimeler Türkçe'nin öz malıdır.

Kurmançi Türkçesi'nde görülen örneklerin, eski ve orta Türkçe'nin kelime hazinesini ihtiva eden büyük Türk sözlüğü "Divan-ı Lugat'it Türk"te verilen Türkçe kelimelere son derece yakınlığı gözden ırak tutulamayacak bir husustur. Bu kadar eski, hatta öteki Anadolu ağızlarında unutulmuş kelimelerin Kurmançi'de yaşaması bir ödünçleme ile ifade edilemeyecek kadar dikkat çekicidir. Divan-ı Lugat'it Türk ve Kurmançi'deki Türkçe kelimelerin geniş bir karşılaştırmasını "Kurmançi ve Zaza Türkçe-leri Üzerine Bir Araştırma" adlı eserimizde yaptık. Arzu edenler adı geçen eserimize bakabilirlerse, sonucun hayli ilgi çekici olduğunu göreceklerdir.

 Bingöl ve civarında yaygın bir konuşma sahası olan Zaza Türkçesi ise Kurmançi ile ortak özellikler göstermesine rağmen, bir Türk lehçesi olan Çuvaşça'nın özellikelerine sahiptir. Çuvaşça bilindiği gibi, Karadeniz'in kuzeybatısında bugünkü Çuvaşistan sınırları içerisinde konuşulan bir Türk lehçesidir. Yakut Türkçesi gibi tarihin bilinmeyen bir devresinde ana Türkçe'den ayrılarak başlıbaşına bir dil hüviyeti kazanmış olan Çuvaşça'daki kelimelerin Türkçe ve Moğolca kelimelerle akrabalığı, ancak dikkatli bir dilbilim araştırması neticesinde ortaya konulabilmiştir. Mesela; Çuvaşça; meşn (koyun), Kurmanç; meşin (koyun), Zaza; mıyaşna (koyun); Çuvaşça; xuzak, xozak (karışık), Zaza; koçik vb. gibi kelimelerin benzerliği Türkologları bu konuda hususi bir çalışmaya yöneltecek kadar açıktır.

Ayrıca, Zazalar ve Kurmançiler arasında kullanılan şahıs isimlerinin pek çoğu da Türkçe'dir: Beg, Begıl, Beyhah, Bedirhan, Püthan, Piresun, Cengiz, Memır (Temo), Pahır, ilhan (ilah), Sevim, Sevda, Aysel, Ceylan, Türkan, Olcay,Türkan, Temirbeg, Orhan, Özgül, Hanım (Hano, Hane, Hanık, Hanıme) Çiçek... gibi.
 Yörenin yer adları, Türk kültür tarihi için zengin bir hazine niteliğindedir. Bu konu, 11-13 Eylül 1984 tarihinde Ankara'da toplanan "Türk Yer Adları Sempozyumu"na "Elazığ, Bingöl ve Tunceli illeri Yer Adlarına Bir Bakış" adı altında bildiri olarak sunulmuş ve yayınlanmıştır.

 Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Türk boylarının ilk yurt tuttukları bölge olup, hâlâ aynı yörelerde yaşamaktadırlar. Rahmetli Prof. Dr.Mehmet Eröz'ün yaptığı sosyolojik araştırmalar neticesinde, bu konu ilmî olarak ortaya konulmuştur. Tarafımızdan yapılan geniş bir araştırma da, 26-30 Mayıs 1983'te istanbul'da toplanan "V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi"ne bildiri olarak sunulmuş ve metin "Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi"nin 28. sayısında (şubat 1984, s. 134-156) yayınlanmıştır. Burada da vurguladığımız gibi, yörede yaşayan insanlarımız Türk'ten başka bir soydan değildir, dillerinde görülen az sayıdaki Farsça ve Arapça kelimeye bakıp, onları Türk millî bütünlüğünden koparıp atmak mümkün müdür?