Divan
Necdet Sevinç

Türklüğü idrak ve kanın hükmünü icra...


Yemin ederim ki, dünya medeniyetinin o muhteşem eseri şâyet bir Türk mimarı tarafından Türk hamamı olarak değil de, Hıristo, Apostol, Aleko soyundan sünepe bir duvarcı kalfasınca yapılmış olsaydı, içinden görkemli billur âvizelerle, dışından da devâsa ışıldaklarla aydınlatılıyor olurdu. Pek akla yakın bir ihtimâl değil ama Kültür Bakanlığı'nın ihmâline uğramış olsa bile, Rahmi Koç mutlaka ihyâ ederdi o hamamı! Oysa şimdi 1947'den beri kereste deposu olarak kullanılan kültürümüzün bu müstesna âbidesi satılığa çıkarılmış bulunuyor! 
Sultan 3. Murat'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından yaptırılan ve Türkçe üç ismi bulunduğu halde, ısrarla rumların taktığı rumca adıyla anılan Havuzlu Hamam'dan bahsediyorum. 
Arkadaşımız Mehmet şimşek'in 19. sayfada öksüz, yetim, küskün ve kimsesiz hâlini resmettiği 400 küsûr yıllık bu Türk eseri niçin tâmir edilmiyor da haraç-mezat satışa çıkarılıyor biliyor musunuzş 
Birleşmiş Milletler Unesco örgütü tarafından yapılan "Fener-Balat semtleri kentsel rehabilitasyon projesi" yakında başlayacak da ondan! 
Öyleyse bu projeden maksat, istanbul'un ortasında kurulması plânlanan Fener Rum Devleti'ne yer açmaktır!
Evet! 
Öyledir! 
Ama Bizans'a ait bir helâ taşı muhafaza altına alınmadığı için kıyâmet koparan devşirme ve levanten takımına bakıp siz de Türk olduğunuzu idrâk ve kanınızın hükmünü icra ederseniz ben sözümü geri alırım. Aksi halde göklerimizde Türk bayrağı dalgalanırken toprağı altımızdan çekiverirler!
Kısmen çektiler bile!
şâyet bir milletvekili çıkar da Fener-Balat yöresinde kaç tapunun el değiştirdiğine dair önerge verirse, altımızdan kayan toprağın yüzölçümünü anlayabiliriz. Benim aldığım bilgilere göre Rum Patrikhânesi müstakbel rum devleti için son birkaç yılda 19 tapuya sahip olmuştur! 
Hiç şüpheniz olmasın ki, Rum Patrikhanesi, Havuzlu Hamamı da bir adamına satın aldırıp tapu sayısını 20'ye çıkaracaktır! 
Bir toprak hikâyesi
Geçen hafta Fransız Parlâmentosu tarafından kabul edilen soykırıma ilişkin yazım "Beklenen belâ geldi" başlığıyla yayınlanmıştı. şimdi beklenen belâdan çok daha tehlikeli olan ve adetâ onu tamamlayan ikinci belâ Adana'dan yola çıkmış bulunuyor. 
Nasıl mış 
Arzediyorum:
Lübnan ermenilerinden Kevork Kajeryan, Adana Çimento Fabrikası civarındaki Kafirkan Mezrası'nda atalarından kendisine miras kalan bazı arazilerin bulunduğunu ileri sürerek 21 Temmuz 1999'da tapu tespit davası açtı. 
Hâkim Musa Ufuktepe aynı gün 999/55, 999/14 değişik işler numarasıyla dâvâ dosyasını işleme koydu. 
Tuhaftır ki, Kevork Kajeryan 3 milyon 600 bin lira olarak belirlenen harcırah bedelini gene 21 Temmuz 1999'da yatırdı. Bilirkişi tayin edilen Fazlı Aşkar'a bu 10 milyon liralık ücreti de gene 21 Temmuz 1999'da ödendi. 
23 Temmuz 1999'da Adana 1. Bölge Tapu Sicil Müdürü Hâzım Özsaydı, bilirkişi sıfatıyla raporun hazırlanması için 15 gün süre istedi. Bu süre zarfında tapu defterine bakılarak arazi tespiti yapılacaktı. Fakat hâkim Musa Ufuktepe Tapu Sicil Muhafızlığı'nın talep ettiği 15 günlük süreyi beklemeden kararını açıklayıverdi. Bu kararla Adana'nın Sarrafdamı, Bakırsındı ve Karayusuflu mahallelerindeki bazı gayrimenkuller ermenilere devrediliverdi. 
Böylece Beyrut ermenilerden Kevork Kajeryan'ın 21 Temmuz 1999'da açtığı dâvâ 26 Temmuz 1999'da yâni 5 gün içinde karara bağlanmıştı!
Benim ayağım 1961'den beri mahkemeden çıkmamıştır, ama ben bu 40 yıllık zaman zarfından hiçbir mahkemenin böylesine bir hızla karar verdiğine şâhit olmadım. 
Duymadım da. 
Birçok dostum Mısır'daki gayrimenkullerini alabilmek için 50 yıldan beri uğraştığı halde, 50 santim yol alamamış, bazıları da Güçlü Türkiye'ye rağmen Kahire sokaklarında dünkü uşaklarımız tarafından tekme-tokat dövülmüşlerdir. 
Acil ve millî tedbirler alınmadığı takdirde Erivan'ın veya herhangi bir ülkedeki ermeni lobisinin yönlendireceği onbinlerce ermeni, Türk topraklarına sahip olmak için Türkiye'nin her yerinde dâvâ açacak, hâkim, avukat, tapu sicil müdürü, bilirkişi vesaire gibi kendilerine yardımcı olacak eleman bulmakta da müşkilat çekmeyeceklerdir.